Kayıtlar

Haziran, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ETİK DAVRANIŞLARI ÜZERİNE SAPTAMALAR

Resim
Etik, değerler hakkında düşünme, düşünceyi hayata dökme pratiğidir. İyi insan olmak, başkalarının zorlukları karşısında ona yardım etmek, kötü söz söylememek etik davranışlarına örnek gösterilebilir. Bir kavramı tam anlayabilmek için onun etimoloji kökenini iyi bilmek gerekir. Gazali bir kelimenin hakikatini öğrenmek istiyorsan onu yarmalısın der. Yani etimolojisini öğrenirsek ancak sağlıklı sonuçlara varabiliriz. Etik terimi Yunanca "kişilik, karakter" anlamına gelen ''ethos'' sözcüğünden türemiştir.   Genellikle Türkçeye 'ahlak' olarak çevirisi yapılsa da bu yanlıştır çünkü etik kavramı ahlakı da içine alan genel bir terimdir. Şimdi etik olduğunu bildiğimiz bir davranışın sırf etik olduğu için uyguladığımız zaman etiğe uygun davranmış olur muyuz sorusuna gelebiliriz. Örneğin; yalan söylememek etik bir davranış olarak tasvir edebiliriz. Her zaman doğruyu söylemek bazen toplum için infiallere neden olabilir. Gerektiği yerde özellikle yönetim alnında

İNSAN ULAŞAMADIĞI HEDEFİN HAYALLERİYLE YAŞAR

Resim
Dünya hayatı bir yanılsamadan ibarettir. Gözlerimize ışıldayan renkli bir hayatın aslında hayır getirmediğini sonradan anlayınca bu durumu kavrıyoruz. Hayır gördüklerimizde şer, şer gördüklerimizde hayır olabiliyor. Onun için yaşam üzerine yorum yapmak ve içinde bulunulan durumu iyiye yahut kötüye yormak sanılanın aksine bir yanılsamadan ibaret olduğu unutulmamalıdır. Zira hayat karşısında çok tecrübeli olduğumuzu söyleyemeyiz. Gaybı bilmiyoruz. Gelecek hakkında öne sürdüğümüz tahminden başka bir şey değildir. Yıllarca peşinden koşup elde ettiğimiz mal, şöhret ve makam ile gururlanmak sadece bunun üzerinde düşünmeyen insanlara has bir özelliktir. Düşünen zekâlar elde edilen bazı şeyler hakkında hükümvari sözler söyleyemezler. Yüksek bir makamın fazlaca mesuliyeti olduğu kadar hayır mı şer mi olduğunu kestiremezler. İçinde bulunulan durumdan sadece hayır olmasını murad ederler. Halkın değer atfettiği ve ona göre hareket eden nesillerin sonradan büyük bir buhran içine girdiği asla unutul

HAYAT FAZLASIYLA CİDDİYET İSTER

Resim
Yaşamı anlamlandırmak için verilen her uğraş insanı yıpratıyor. Yalnız bunu yapan insan sayısı bir elin parmağını geçmez. Kimse bile bile yıpranmayı, ezilmeyi, derinlerde kaybolmayı arzu etmez. Etrafınıza bakın huzura talip olmak isteyenler ile dertlenmek isteyenlere. Herkes yakınıyor. Anlam için değil. Hakikate ulaşmak için ise hiç değil. Çünkü herkes maddi olan hayatın yükünü atlatıp huzura kavuşmak istiyor. Herkes iyi bir yuva kurmanın derdinde. Manevi tasa yok. Bilgiye aç olmak kimsenin harcı değil bu yüzden.  Hayat ciddiyet ister. Hem de fazlasıyla. Varını kaybetmek pahasına senden alıp götürür seni. Bir nevi silip süpürür benliğini. Ortada yapayalnız kalırsın. Herkesten yoksun  tek başına hülyalar aleminde kaybolursun. Yüzünü ciddiyet sarar. Maskenin ardında saklayabileceğin bir şeyin kalmaz bu yüzden maskeye ihtiyaç yoktur. Yüzüne yansıyan yaşamın ağır yükü yani tasası olur. Soluksuz, kirli bir yaşamın üstesinden gelmek, onu yorumlamak, hemhal olmak trajediye açılan kapıya adım

DİPLOMALI STATÜ GEVEZELİĞİ

Resim
Diploma, insanı sömüren kağıt parçası. İnsanı haysiyetsiz vasfa büründüren meta. Peşinden koşan milyonlarca genci saran zehir. Taze dimağları körelten ve ardında sadece cehaletle yüz yüze kalmış  fertleri bırakan pranga. Diploma güzel hayatı vaad ediyor. Diploma sıradan insanların kurtuluş reçetesi. Türkiye'de alın terinin sömürüldüğü ve umutlarını bir kağıt parçasına bağlanmasının hazin sonu. Algının böylesine çirkefleştiği çok az zamanlar olmuştur. Çoğu doğmadan ölmüştür. Lâkin diploma hevesi gürül gürül akıyor. Diploma sayesinde statü kazanılıyor. Statü ile büyüklenme, hor görme ve maalesef bu kadar cehalet ancak eğitimle mümkün olabilirdi tezi doğrulanıyor. Özgür düşüncenin öldüğü ilk yer akademiadır.  Üniversite insanı köleleştirir. Çok az eğitmen dert sahibidir. Çünkü bilen insanlar melankoliktir. Hazzın peşinden giden bir akademia, derdi olmayan sadece oyalayan, öğretemeyen, yetiştiremeyen bir mekân insana ne verebilir? Hangi insan hür olarak düşünce üretebiliyor. Kaç yüzyıl